25 Haziran 2012 Pazartesi



sandığın gibi değil

varsayımları bi kenara bırakıp gerçekten ne bildiğini sorgularsan aslında "hiçbir şey" cevabına ulaşacağını fark edemeyecek kadar gözünü boyamış durumdasın. herkes sever felsefe yapıp tribe girmeyi.
ve suçlamayı da kes. başkaları değil, senin hatan olan şeylerde.
sandığın gibi değil. sandığın kişi sensin.
"hayat bu, yapacak birşey yok, bize yaşamak düşer" mantığını benimsedikçe boşuna bi kürek çekme yorgunluğun olacak. kolların ağrıyacak, belin iflas edecek.
ne zaman "istemesem de ilk sırada para gelir" dediğin her an isteğini ve paragöz kanının pis kokusunu gösterirsin.
anan, baban sandığın kişi değil. eğer ki sorgularsan öğrenebileceksin.
sandığın gibi değil ya da sandığım gibi değil.
bazen ben de bilmiyorum.

19 Haziran 2012 Salı

yaşamı sevmemize birkaç kayboluş var.

bedenini, ruhundan ayrı tutmayan insanın bildiği bi gerçektir: hepimizin yara izleri vardır.
düşüp kolunda bi bere oluşturmak ile seksin bile ihtiyaç olmaktan çıktığı ilişkinin sonunda bi yerlerinden oluşan bere farksızdır bu insanlara göre.
sevdiği biri tarafından bi şekilde yapılmış yara izi isteyen bi kaybedenle tanışmıştım bi zamanlar. işte o zamanlar kaybeden olduğunu bilmediğim halde ondan etkilenmiştim. çünkü kusursuz olmak gibi derdi yoktu onun.
hepimizin yara izleri var.
aslında kazanmak diye bi gerçeğin olabileceğini gösteriyor. insan olmanın ve sadece sıradan olmanın birşeylere vesile olması beklentisi herkeste yok gerçi. yara alırsın, ölürsün. karbonfiber değilsin.
yaşamayı neredeyse katlanılabilir kılan yara izleri var. aydınlanma sürecini hatırlatıp "ben onlardan değilim" diyebilmen için sebep yaratan.
sen ebeveyninin hayatını yaşamıyorsun, sen karşı komşunun dedikodusundaki kişi değilsin, sen magazin programında sağ alttaki marka değilsin..
ama bazen bi şekilde birilerini kusurlarıyla seviyorsun... sorman gereken soru "neden?" ya da "nasıl?" değil, "kusursuz birini sevebilirmişim gibi niye konuşuyorsun?".